Monday, February 20, 2012

Üç Saatte Çölden Kara

Arica. Sili'deki son noktam. Pasifik Okyanusu kiyisinda plajlari ile unlu bir sehir. Bugunku yolculugum bu sehrin otobus terminalinde basladi. 09.30 otobusunun son uc koltugundan biri benimdi artik.

Bir suru insan dolustuk otobuse. Hem bu pahali ulkeden ayrilacagim icin seviniyorum hem de goremediklerim icin uzuluyorum.

Yol yine col. Iki yanimizda kupkuru topraklar. Son derece tehlikeli birkac viraj var. Asagisi tas toprak. Yan tarafta bazi korkuluklarin ucmus olmasi isin ciddi oldugunu belirtiyor.

Deniz seviyesinden yukseklere cikarken cografyada yavas yavas degisiyor. Yagmur ile birlikte colun uzerinde yesil bodur bitkiler basliyor.

Bu arada yolun durumu gercekten kotu. Uzun sure yagan yagmurlar yolda gocuklere neden olmus. Yollar cift yonlu gecise kapatilmis. Bir derken iki derken artik gocukler bitiyor. Yerine tamamen toprak altinda kalmis yollarda ilerliyoruz. Bu yol denize kiyisi olmayan Bolivya'yi denize baglayan tek yol. Yolda bekleyen yuzlerce TIR arasinda gecip yola devam ediyoruz.

Bir viraji gectikten sonraki manzara muhtesem. Karli And Daglari tam karsimda. Sira sira dizilmis karli daglar. Gokyuzunde beyaz bulutlar eslik ediyor bize. Birden bire birkac damla yagmur dusuyor otobusun camina ve bulutlarin uzerinde bir gok kusagi beliriyor. Otobus yolcuklarinin sevdigim yani bu iste. Butun degisimi gorebiliyorsunuz.

Daliyorum bir an. Uyandigimda disarida kar yagiyor. Inanilmaz! Sinira dogru yaklasiyoruz. Yol kenarlari bembeyaz. Sanirim yolun en yuksek kesimindeyiz. Biraz sonra kar duruyor, yol kenarlarindaki karlar kayboluyor. Hava hala cok soguk.

Sonunda sinir gozukuyor. Butun otobus bagajlari ile iniyor. Once Sili'den cikis yapiyoruz sonra Bolivya'ya giris.

Bolivya'ya girisimi yapan polis pasaportumu gorunce komaya giriyor. Listeler aciliyor. "Turquia... Turquia...", diye soyleniyor. Gidiyor birisi ile konusuyor, listeyi tekrar kontrol ediyor ve pasaporta damgayi vuruyor.

Bundan sonra hala dort saat yol var. Baskent La Paz'a ilerledikce yagmur artiyor, etraftaki bodur yesillikler artiyor. Arada ekili araziler ufak ufak basliyor. Ama tam amlami ile fakir bir ulke burasi. Sili kendini Guney Amerika'nin almanya'si olarak goruyor. Bolivya'da Moldovya herhalde. Ama bir backpacker icin cok cok ucuz.

La Paz'a dogru ilerlerken yukseklige bagli basagrisi basliyor bende. Bakalim orada hava nasil olacak? Neler bekliyor beni?

Sunday, February 19, 2012

Yukseklerdeki Mavilik

Sili'ye gelirken burasi benim icin sadece Bolivya'ya ve Machu Picchu'ya ulasmak icin ara bir noktaydi.

Buraya gelirken boyle muhtesem bir dogaya sahip bir ulke bulmayi gercekten beklemiyordum.

San Pedro de Atacama'da gecirecegim tek gunde tam gunluk bir tur aldim. Lagunlar ve Flamingolar Turu.

Sabah sekiz bucukta kaldigim hostelden ciktik. Iki saatin sonunda hala yoldaydik. Bombos bir colun ortasinda gidiyorduk. Arac durdu bir anda. Otobustekiler fotograf makinalarina saldirinca gordumki aracin diger yaninda bir lama surusu vardi. Ilk lamalarimi gormustum. Ne yazikki lamalarin ruh hali pek saglam olmadiginda rehberimiz aractan inip fotograf cekmemize izin vermedi. Yola devam ettik.

Yoldaki bir tabela San Pedro de Atacama'dan 105km uzaklastigimizi soyluyordu? Nereye gidiyorduk boyle. Otobus yine durdu bir kulubenin onunde. Iniyoruz dedi rehber. Aractan her inene nasilsin, kendini nasil hissediyorsun diye soruyordu. Sonra soylediki o anda tam 4001m'deymisiz.

On dakikalik bir yuruyus bizi Miscanti Volkani'na ve hemen onundeki Miscanti Lagunu'na getirdi. Muhtesem bir manzara vardi karsimda. Bu yukseklerdeki colu ortasinda karli bir dag ve o dagi eriyen karlari ile olusmus bir lagun.

Miscanti Volkani ve Lagunu colde yasayan yerel insanlar icin kutsalmis. Kesinlikle gole girilmesine veya volkana tirmanmaya izin verilmiyor.

Miscanti Lagunun kucuk kardesi Miniques Lagunu, arkasinda bir volkan olmadigi icin abisi kadar etkileyici degil ama inanilmaz mavilikteki rengi gokyuzu ile birlesince harika bir manzara cikiyor ortaya.

Yukseklerdeki bu mavilikleri gormek icin otobuslerde gecirdigim her dakikaya degdi diyebilirim.

Sonraki duragimiz "Soncar Sector" icinde yer alan Chaxa Lagunu ve buradaki flamingolar. Guney Amerika'nin ikinci buyuk tuz golu oldugunu ogreniyorum. Denizden yuksekligimiz 2300m. Bu tuzlu golde yasayan beta keroten tasiyan organizmalar flamingolarin ana besin kaynagi. Ayrica flamingolara pembe rengide veren ayni organizmalar. Bizi kiyiya yakin beslenen 5 flamingo karsiliyor. Lagunun manzarasi yine cok etkileyici. Bulutlar da gokyuzunu muhtesem bir sekilde susluyor.

Uzerinde bulundugu zorlu cografya ile inanilmaz dogal guzelliklere ev sahipligi yapiyor Sili. Kesinlikle bir daha gelmek ve bu sefer Guney Sili ve Patagonya'yi gormeyi planliyorum.

Atacama gezimdeki tek uzucu nokta, rehberin soyledigi, "sekiz yildir burada rehberlik yapiyorum, tanistigim ilk Turksun," lafi. Uzulmemek elde degil? Bu guzellikleri gorenler arasinda neden yoksunuz arkadaslar???

Friday, February 17, 2012

San Pedro de Atacama Yolu



Santiago`dan cikip Calama`ya gelmek tam 23 saat surdu. Ince ve uzun bir ulke Sili harita uzerinde. Baskent Santiago`da neredeyse tam ortada bir yerlerde. Ucaklar cok cok pahali, otobusler ise bir backpacker butcesi icin gercekten pahali. Sonucta yapilcak birsey yok. Amac colu gormek ise San Pedro de Atacama`ya gitmek icin baska bir yol yok.

Yolculugun ilk saatlerinde sehirden ciktiktan sonra hareket var. Fabrikalar, yerlesim yerleri. Bir sure sonra arada bir gorunup kaybolan Pasifik Okyanusu. Guney-Kuzey dogrultusunda ilerledigimizden denizi gorebilmek icin otobusun sol tarafinda pencere kenari koltugum batidan gelen gunes ile terletmeye basliyor beni. Bu ulkede air-condition pek yok. Gunluk sicakliklar 10-30ºC arasinda degistiginden sanirim... Simdi sicak biraz sonra soguk... Gunesten korunmak icin perdeler kapaniyor. Yollarda bol bol kaktusler ve az su ile yasamaya alismis bir bitki ortusu.



Gunes kaybolurken Pasifik kiyisinda yanyana iki sehir. Coquimbo ve La Serena. Coquimbo`ya girerken tepeden gelenleri karsilayan Ucuncu Milenyum Aniti. Anladigima gore Sili`deki en buyuk hacmis.

La Serena`nin plajlarini gecerek yola devam ediyoruz. Yanimda oturan buyukbaba iki torununu Calama`da madende muhendis olarak calisan babalarina goturuyor. 12 ve 8 yasindaki iki kiz, 23 saatlik bu uzun yolculukta seslerini bile cikarmadan yola devam ediyorlar.

Karanlik cokunce yastiklar ve battaniyeler dagitiliyor. Televizyonda ise korku filmi basliyor. Inanilmaz bir sekilde gece saat 23 gibi daldigim uykumdan sabah saat sekizde Antofagasta`ya gelirken uyaniyorum. Yollarda artik kaktus bile yok. Terracotta rengi bu topraklardan gelmis olabilir. Daglar, tepeler ve yol boyunca bizimle ilerleyen elektrik direktleri. Yollar inanilmaz bakimli. 1500 km boyunca bir tane cukur olmaz mi?? Yok iste. Antofagasta baska bir Pasifik sehri. Artik Peru sinirina daha yakiniz. 900km kuzeyde Peru var. Ama benim yolum Bolivya uzerinden.

Antofagasta`nin hircin dalgalarin dovdugu plajlarini da geride birakip doguya dogru devam ediyoruz. Gunes artik tam karsidan geliyor. Manzara cok fazla degismiyor. Koyu kahve/kirmizi bir col. Corak tepeler. Arada bu tepelerin ardindan cikip gelip yolumuzu kesen bir tren. Ama tasidigi yolcu degil. Maden sirketlerine sulfurik asit tasiyor vagon vagon. Onumuzden gecerken sayiyorum tam 22 vagon.

Butun bunlara otobuste eslik eden muzik ise `80lerden duzenlenmis bitmeyen bir potpori. Phil Collins, Sting, Madonna, Status Quo, Eagles caliyor... Ama kisa kisa... Duyuyorsun, hatirliyorsun ama muzik degisiyor...

Ve su anda Calama`dayim. Otobus terminalinin internet kafesinde. Bugunku yolun sonuna cok az kaldi. San Pedro de Atacama sadece 95 km otede... Gidelim ve gorelim bakalim. Atacama Colu... Beni bekle geliyorum...

Sunday, February 12, 2012

Lamalari gormeye gidiyorum...

Gidiyorum, gercekten gidiyorum...
 
Hayalini cok uzun zamandir kurdugum, turla rehber olarak gitmeyi dusundugum ama firsati yakalamisken backbacker olarak gitmeyi tercih ettigim Peru ve Bolivya'ya gidiyorum. Sanki ilk defa yola cikiyomus gibi hissediyorum kendimi. Ilk defa yapacagim bir geziyi adim adim yazacagim. Okuyor olursaniz bunlari benimle birlikte sizde gezeceksiniz Güney Amerika'nin yollarinda...
 
Ne kadar sansliyim ki Beyhan'la tanistim. Bana bu harika blogu yapmamda yardimci oldu.  Basliktaki Bolivyali kucuk kizda onun bir deseni. Cok cok tesekkur ederim, Beyhan. Hem desenini kullanmama izin verdigin, hem de yardimlarin icin. Peru'da icecegim ilk "kola inka"yi senin serefine kaldiracagim! :D
 
Hayatta gitmekten hic sıkılmayacagim ulkelerden birisi Hindistan. Gecen gün neden diye düsündüm. Anladim ki ben Hindistan'in renklerine asigim... Fotograflarindan gordugum Peru ve Bolivya'da rengarenk ulkeler. Insanlar rengarenk, tabiat rengarenk, kulturler rengarenk... Super bir gezi olacak bunu hissediyorum.
 
Machu Picchu'yu gormeye gidiyorum, Bolivya'nin tuz çöllerini görmeye, Titicaca Gölü'nün üzerindeki adaları keşfetmeye, La Paz'ın, Cusco'nun sokaklarinda yurumeye gidiyorum... Lamalari gormeye gidiyorum!!! Cantam sirtimda beni coooook uzun ucak yolculukları, daha da uzun otobus yolculukları bekliyor.  
 
Inanin bana gitmeye karar verdikten sonrasi cok kolay. Karar vermek yolun yarisi. Yola cikinca, yol akip gidiyor zaten. Ne olur siz de karar verin. Siz de yola cikin... Yol sizi bir yerlere götürür. Zaten amac bir yere gitmek degil. Yolu yasamak, yolda yasamak. Yollarda oyle hayatlar var ki. Yasadiginiz hayata sukretmenizi saglayacak ve hayallerinizi buyutecek. Hayaller olmadan cok zor yasamak cunku.
 
Gidiyorum iste... Takilin pesime...